Eğitim alanındaki en büyük zenginliklerden biri, uzun yıllarını bu alana adamış öğretmenlerdir. Emekli öğretmenler, eğitimin gelişiminde ve yeni nesillerin yetişmesinde önemli rol oynayarak tecrübeleri ve bilgileriyle genç nesillere örnek olmuş kişilerdir. Onların hayat ve faaliyetleri sadece öğretmenlik misyonunu değil, aynı zamanda toplumun gelişimine verdikleri katkıları da yansıtmaktadır.
Bu vesileyle AzEdu.az Eğitim Portalı, emekli öğretmenlerin hayatını, tecrübelerini ve topluma verdikleri katkıları daha yakından öğrenmek amacıyla röportajlara başlamıştır.
Rubrikamızın bir sonraki konuğu, 50 yıllık pedagojik tecrübeye sahip, İsmayıllı şehir 6 numaralı tam ortaokulunda dil-edebiyat öğretmeni Hacımemmed Memmedov'dur.
Hacımemmed öğretmen birçok kitabın yazarıdır. O, "Terakki" madalyası, "Öncü Eğitim Çalışanı" göğüs nişanı ve "Altın Kalem" medya ödülüne layık görülmüştür.

- Hacımemmed öğretmen, okuyucularımıza sizi daha yakından tanıtmak isteriz.
Ben, Memmedov Hacımemmed Mirzememmed oğlu, 4 Şubat 1950'de İsmayıllı ilçesinin güzel köşelerinden biri olan Pireganım köyünde dünyaya geldim. Köyümüzde ilkokul olmadığı için komşu köyde bulunan Bağeli köy ilkokulunda eğitim aldım. Daha sonra ise eğitimime Müdür köy okulunda devam ettim.
Ortaokul yıllarım ise hayatımın en akılda kalan, en verimli dönemlerinden biri olmuştur. Lahıc kasabası ortaokulunda okudum – bu okul o dönemde sadece ilçenin değil, cumhuriyetin örnek eğitim kurumlarından biri sayılıyordu. Orada ders veren öğretmenler bugün de her bir eğitimciye örnek olabilecek seviyedeydiler. Onların tecrübesi, fedakarlığı bugün de genç öğretmenler için örnek olarak yaşamaktadır.
Ortaokulu 1967 yılında bitirdikten sonra belgelerimi Gence Devlet Pedagoji Enstitüsü'ne sundum. Maalesef o yıl sınavı geçemedim. Ardından askerlik hizmetine gittim. Askerlik hizmetim Sovyet dönemine denk geliyordu. Hizmeti tamamladıktan sonra ise eğitime devam etme kararı aldım ve 1970 yılında Gence Devlet Pedagoji Enstitüsü'nün Azerbaycan dili ve edebiyatı fakültesinin örgün eğitim bölümüne kabul edildim. Ancak bu dönem benim için kolay geçmedi – aile durumum çok ağırdı, ailemi kaybetmiştim, arkamda kimse yoktu. Bu yüzden hayatın tüm zorluklarına tek başıma göğüs germek zorunda kaldım.
- Demek ki, siz hem eğitim alıyor, hem de öğretmen olarak çalışıyordunuz. İlk hangi okulda göreve başladınız?
- Evet. Enstitüye kabul edildikten bir yıl sonra öğretmen olarak göreve başladım. Bu kararı ise İsmail öğretmenin tavsiyesiyle verdim. Onun girişimiyle, hiçbir maddi karşılık beklenmeden emir imzalanarak ben Mücühhefteran köy ortaokuluna Azerbaycan dili ve edebiyatı öğretmeni olarak atandım. Haftada 36 saat ders yükü ile bu okulda pedagojik faaliyete başladım. Bu, benim ilk iş yerim - öğretmenlik yolundaki başlangıç noktam oldu.
- Hacımemmed öğretmen, hem öğrenci hem de öğretmen olarak çalışmanızın size herhangi bir zorluğu oldu mu?
- Öncelikle şunu belirtmek isterim ki, öğrencilerim benim için gözbebeğimdir – ben onlarla nefes alırım. Öğrencilerimle öyle sıcak ilişkiler kurmuşuz ki, onları bugün de kendi evlatlarımdan daha çok seven biriyim. Bu sebeple öğretmenlik ve öğrencilik faaliyetimi aynı anda yürütmek benim için hiçbir zorluk yaratmadı.
Her iki alandan o kadar zevk alıyordum ki, okurken bu aşamaya layık olmayı başardım. Bir öğretmen olarak küçük fidanlarımızın bilgili ve iyi eğitim almaları için elimden geleni esirgemedim. Gerçi bizim dönemimizde yüksek lisans eğitimi mevcut değildi, ama biz o çocukları vatanına, toprağına bağlı, bilgili bir vatandaş olarak yetiştirmek için elimizden geleni yaptık.
Hatta bu yıllar zarfında sadece eğitim alanında değil, diğer alanlarda da çalıştım. Örneğin, bir süre köprü inşaatında çalıştım - Göyçay nehri üzerinde kurulan köprünün yapımında da emeğim oldu.
- Gerçekten de, öğrenciyken öğretmen gibi sorumlu bir mesleği sürdürmek herkesin başarabileceği bir iş değildir. Belirttiniz ki, bu size hiçbir zorluk yaratmadı. Peki, öğrencilerle olan ortama nasıl uyum sağlıyordunuz?
- Öğrencilerle olan ortama uyum sağlamakta hiçbir zorluk çekmedim. Her zaman onları çok sevmeye ve onlara bir şeyler öğretebilmeye çalıştım. Çünkü öğrencilerim benim için her zaman bir gurur kaynağı olmuştur.
- İlk defa Mücühhefteran köy ortaokulunda görev yaptığınızı belirtmiştiniz. O yılları nasıl hatırlıyorsunuz?
- 1 Eylül 1972'de elime bir defter alıp öğretmen olarak ilk defa sınıfa girdim. Pedagojik faaliyetime tam da bu tarihte başladım. Öncelikle 5–8. sınıflara ders vermeye başladım. Okulun müdürü sınıfa girerek beni öğrencilere tanıttı. O okulda o kadar çok şey öğrendim ki… O yıllar hafızamda çok güzel ve değerli günler olarak kaldı. 1976 yılında yükseköğrenimimi tamamlasam da, öğretmenlik faaliyetime 1972 yılından itibaren başladım.
- Peki, 1976 yılından sonra başka bir okula atama aldınız mı?
- Ondan sonra öyle bir dönem oldu ki, ben yazıp çizmeye başladım. Başarılarımdan dolayı İsmayıllı ilçesinde çıkan “Zahmetkeş” gazetesine beni muhabir olarak atadılar. Öğretmen olarak çalışırken ilçede çıkan gazetenin muhabiriydim.
- Ne güzel. Demek ki, siz hem öğretmen hem de muhabir olarak çalışıyordunuz.
- Evet, Mücühhefteran köy okulunda çalışırken 1970 yılından beri gazeteci oldum. Birçok yazının, kitabın yazarıyım.
- Peki şu anda nasıl, muhabir olarak faaliyetinize devam ediyor musunuz?

- Elbette. Bugün de “İsmayıllı Haberleri” gazetesi, “Eğitim” dergisi, “Eğitim Sorunları” gazetesi, “Hazan” dergisinde yazılarım yayımlanmaktadır.
- Sizce, gazetecilik mesleği ile öğretmenlik arasında hangi benzer yönler var?
- Aslında, benzer yönler çoktur. Pedagojik alan karmaşık, ama aynı zamanda çok güzel bir alandır. Eğer biz gördüklerimizi, isteklerimizi kaleme alabiliyor ve bunları okuyucuya doğru bir şekilde ulaştırıyorsak, demek ki, artık bir başarı elde etmişiz. Benim için bugün öğretmenlik ve gazetecilik arasında büyük paralellikler mevcuttur.
Eğer biz bugün öğretmen olmayan kişiyi de öğretmen olarak adlandırıyorsak, demek ki, hata yapıyoruz. Öğretmen adını taşımaya layık insanlara bu adı vermeliyiz. Öğretmen, toplumun en büyük değer ve kıymet verdiği kişi olmalıdır. Muhabir ise ister iyi, ister kötü olayları yazma hakkına sahiptir. Ama o, öğretmenin rolünü topluma öyle ulaştırmalıdır ki, bu mesleğin yüksekliği ve yüceliği herkes tarafından hissedilsin.
Nasıl ki, gazeteci toplumu doğru ve objektif haberlerle aydınlatmaya çalışır, öylece de öğretmen öğrencilerine bilgi ve terbiye vermek için elinden geleni esirgemez. İster öğretmen, ister gazeteci – her ikisi de topluma fayda vermek için çalışır. Yeter ki vatanımız iyi olsun. Öğretmenin veya gazetecinin başka bir isteği olabilir mi ki?!
- Elbette, Hacımemmed öğretmen, mesleğinden bağımsız olarak herkes vatanına fayda vermek için çalışır. Pedagojik alanda kaç yıl faaliyet gösterdiniz?
- Azerbaycan dili ve edebiyatı dersi üzere 50 yıl faaliyet gösterdim. “Emektar öğretmen” adına layık görülmeyi çok istiyorum.
- Bu yarım asırlık yolunuz kaleminizle yazılmış bir kahramanlık masalına benziyor. Bu süre zarfında öğrencilerinizle en akılda kalan anılarınızı bizimle paylaşabilir misiniz?

- O kadar güzel anılarımız var ki... Her ne kadar muhabir ve kalem sahibi olsam da, bu hisleri tam olarak izah etmekte acizim. Çünkü öğrencilerimi her zaman kendime en yakın, öz, aziz insanlar gibi görmüşümdür. Bugün de böyledir, yarın da böyle olacak.
Öğrencilerim doğum günlerimde, hayatımın güzel günlerinde sıcak ocağıma gelmişlerdir. Ben onlar için öyle güzel sofralar kurmuşum ki, kendilerini misafir gibi değil, ev sahibi gibi hissetsinler. Onlar henüz çocuktular – öğretmen olmamın onların rahatlığını bozmasını istemiyordum. Kendimi onların seviyesine koyup birlikte sofra başında otururdum.
Ders verdiğim öğrencilerimden biri olan Şayeste Abdulova bugün İsmayıllı ilçesi 6 numaralı tam ortaokulunda matematik ve fizik öğretmeni olarak görev yapmaktadır. Hem ona, hem de onun çocuklarına ders verdim. Defalarca öyle oldu ki, onun çocuklarının askerlik hizmetinden dönüşünü bizim evde kutladık. Bu, benim için en güzel anılardan biridir. Diğer bir öğrencim - Ağakerim öğretmen şu anda aynı okulun müdür yardımcısıdır.
- Bir öğretmen için en büyük gurur, ders verdiği öğrenciyi öğretmen olarak görmektir. Peki, sizin nasıl, öğrencilerinizden devamcınız var mı?
- Yüzlerce, binlerce öyle öğrencim oldu. Evet, öğrencilerimi devamcı olarak görmek benim için gururdur.
- Peki, üniversiteye hazırlık ile meşgul oldunuz mu?
- Henüz kimse testin ne olduğunu bilmezken ben test kitapları yazıyordum. Edebiyat dersinden “50 bin soru, 50 bin cevap” testlerim var. Ayrıca 5-8. sınıflar için Azerbaycan dili ve edebiyatı dersinden test kitaplarım var. Öğrencilerimi karşılıksız, ücretsiz bir şekilde hazırladım.
- Öğrencileriniz arasında en yüksek puan toplayanları hatırlıyor musunuz?
- Elbette. Öğrencilerim arasından oldukça yüksek puan toplayan çocuklar oldu. Onların arasında 700 puan toplayan da oldu. Bunun dışında, 690, 600'den yüksek puan toplayan çok öğrencim var. İsimlerini karıştırabilirim, ancak her birini hatırlıyorum. Ben onların her birine minnettarım.
- Az önce belirtmiştiniz ki, ders kitabı yazarıydınız. Bir öğretmen olarak bugün Azerbaycan dili ve edebiyatı dersinde hangi eksiklikleri görüyorsunuz?
- Bugünkü derslerimiz berbat durumdadır. 3-4. sınıf Azerbaycan dili kitabında “Ateşim 36,6'dır” metninde çocuk, okula gitmesin diye ateşinin yükselmesini istiyor. O metin kime lazım ki? Bu ve bu gibi ders kitaplarını kabul edemiyorum. Kitapta olan metinler çocuğa iyilikleri aşılamalıdır.
- Hacımemmed öğretmen, şimdiki dönem öğretmenleri ile önceki dönemin öğretmenleri arasında hangi farklar var?
- Benim öyle öğretmenlerim oldu ki, bugün onların ruhu karşısında baş eğiyorum. Çünkü bu seviyeye ulaşmamda onların eşsiz rolü oldu. Lahıc kasabası ortaokulunun öğretmenlerini bugün Azerbaycan okulunun “şah öğretmenleri” olarak kabul ediyorum. İşte, öyle öğretmenlerim oldu.
Bugünkü öğretmenlerimizin de her biri bilgilidir. Sadece, düşünüyorum ki, müfredat sistemi eğitime beklenen faydayı vermedi. Eğitim sistemimizde yeniliğe ihtiyaç var. Eskiden öğretmenler bize sadece bilgimize göre değil, aynı zamanda ahlakımıza göre de not veriyorlardı. Bu, çocuğun bütün bir kişilik olarak şekillenmesine yardımcı oluyordu.
Şu anda ise ana dikkat sadece öğretime yönelmiştir. Oysa, öğretim ve terbiye birlikte bir bütünlük oluşturduğunda, o zaman çocuk gerçek anlamda şekillenip, toplumun en aktif ve değerli üyesine dönüşebilir. Bizim ana misyonumuz o küçük fidanları geleceğe hazırlamaktır. Bu yüzden sadece bilgiyle yetinmek olmaz – biz onları aynı zamanda terbiye etmeliyiz. Çünkü terbiye olmadan, sadece bilgiye dayanan bir toplum eksik ve istikrarsız olur.
- Günümüz döneminde sosyal medya hesaplarının aktifliği artmıştır. Son zamanlarda bazı öğretmenler ders sırasında sosyal medya hesaplarını kullanıyorlar. Siz bu meseleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Her birimiz modern dönemde yaşıyoruz. Bu yüzden sosyal medya hesaplarının kullanımı kaçınılmazdır. Eğer öğretmen derste herhangi bir konuyu açıklamak için telefonu kullanıyorsa, bunu olumlu karşılıyorum. Ancak kendini şablon bir şekilde, amaçsızca reklam ediyorsa, bu hareketi beğenmiyorum. Sosyal medyada öğretmen örnek, sorumlu bir imajda görünmelidir. Onun her adımı topluma, özellikle de gençlere örnek olmalıdır.
- Genç öğretmenlere, öğretmen olmak isteyenlere ne tavsiye edersiniz?
- İlk olarak bu alana sevgileri olmalıdır. Öğretmenlik sanatını sevmelidirler. Bu öyle bir meslektir ki, vatanına, yurduna, halkına, toprağına layık bir insan olmalısın. Esas mesele insan olmaktır. Ders verdiğin öğrencileri kendi evladın gibi görmelisin. Onların başarılarına kendi evladının başarısı gibi sevinmelisin. Öğretmenlik sadece bir meslek değil – bu, bir yaşam tarzıdır, bir misyondur.